23 Şubat 2012 Perşembe

Film Tatili

Okul dönemlerinde bir çok şeyden olduğu gibi filmlerden de uzak kalıyoruz. Geçen tatil boyunca, evde bulunduğum ölü akşamları, izlemek için beklettiğim filmlere ayırdım. Farklı beğenilere sahip farklı insanlara tavsiye edecek kadar beğendiklerim şöyle:



Little Miss Sunshine: Adı çok duyulmamış sıcacık bir yol hikayesi. Yapmacık hareketlere, insanları kalıba sokma çabalarına, etrafa (kendi gibi olmayanlara) negatif enerji saçanlara rağmen insan kalıp, samimi olup kafanıza göre takılın..

Babusya: Rusya yapımı, duygu yüklü, sosyal eleştiri. 

Road to Perdition: Yalnız kaliteli bir mafya aksiyonu değil, aynı zamanda bir insanlık filmi.

Mrs. Henderson Presents: Sanat üzerine güzel bir hikaye, iyi oyunculuk, dramatik-tarihi arka plan. İngiliz aksanı.

Up in the Air: Güzel senaryo, müthiş replikler, basit film.

The Boat That Rocked: Rock'n Roll baby!!

Tron: Legacy: Müthiş bir görsellik, güzel hikaye, Olivia Wilde.

Melancholia: Melankolik, sıkıntılı, garip, ilginç.

9 Şubat 2012 Perşembe

Rab Şeytana Dedi Ki



Aslında dinin dogmatik çizgisinden biraz kaykılıp, ilahi ve dünyevi olaylara mantık getirmeye çalıştığınızda kendinizi bulacağınız yer hep Eyüp ve Sisyphos'un durumudur. Bazen şeytana ihtiyaç duymadan, kafanızı karıştıracak soruları kendiniz sorup düşünüyorsunuz, çoğu zaman cevap bulamadan. Şeytan da çok şey diyor insana, kuşkusuz. Ama burada öyle resmedilmiş ki şeytan, sahneye inip yancısı falan olmak istiyorsunuz. Rock star kılıklı şeytana can veren Durukan Ordu, oyunculuğu kadar sesiyle de oyunu sürüklüyor. Ayrıca seyircilerin arasından bazı hanımların iç çekişlerini de duyduk. Şeytanın şovu şeklinde ilerleyen oyunda orkestranın ve dansçıların performansı da Durukan Ordu'yu tamamlayınca, Devlet Tiyatrosu'nun başarılı oyunlarından birini izliyorsunuz.


2 Şubat 2012 Perşembe

Peynirli Çörek


Çocukluk ve gençlik yıllarımızda edindiğimiz tecrübeler belleğimizde şüphesiz geniş yer tutuyor. Dalga geçilmeler, küçük düşürülmeler, şanssız anlar vb. kadar bayramda verilen ufak bir harçlık, küçük bir övgü, maçı bitiren 10. golü atmak gibi şeyler de şaşırtıcı şekilde, önemli bir çok olaydan daha çok hatırlanıyor. Bu liste kişiye göre değişebilmekle birlikte nitelikler genelde çocuksuluk sınırlarında seyrediyor.

Hatırladığım kadarıyla, annemin, peynirli çöreğini son yapışından bu yana 1 yıl kadar olmuş olmalı. Daha önceleri de hamur işinden aç kalma pahasına kaçışım yüzünden, bu çöreklerden mahrum bırakıyordum kendimi. Bugün masanın üzerinde gördüğümde anımsadım, özlemiştim ama, hatırasının böylesi yüklü olduğunu bilemezdim. Uzun süren ayrılığı bitiren o ilk ısırıkla birlikte, çocukluk günlerim derimin altında kıpırdandı. Soğuk kış sabahlarında sobanın önünde mavi önlüğümü giydiğim, okula yetişme derdi içinde, annemin tost makinesinde ısıttığı çöreği çayla atıştırdığım o günlerin zihnimde bu kadar yer edeceğini aklım almazdı o zamanlar. Belki hafif kilolu bir çocukluk geçirmemin de sebebi olmuşlardı ama, şimdi, karbonhidratın besin değerine aldırmayarak bir tane daha yuvarlarken, ana eli değmiş bir parça çöreğin değerini daha iyi anlıyorum.