28 Şubat 2014 Cuma

Güzel Bilirdik...

Güzel bir insan, birine yaptığım en kötü davranışın ne olduğunu sordu geçenlerde. Neydi bilemedim, düşündüm bir aralık, saçma bir cevap verdim. Daha o anda farkındaydım söylediğim şeyin o kadar da kötü bir şey olmadığının, hatta karşıdaki için faydalı sayılabilecek bir şey olduğunun. Cevabı verirken vereceğim cevaptan çok, bu soruyu sormakla benim iyi birisi olduğumu ima edip etmediğini düşündüm. Sahiden, iyi bir insan mıydım? Kendimi iyi bir insan olarak mı görüyordum?

İyiliğin, kötülüğün sınırları, bu kavramları bir soruya konu edecek kadar keskin değilmiş bende, onu anladım bir kere. Başkasına sormayı bırakın, kendime sormamışım bunu daha önce. İyi olmak için kasmamışım hiç, davranışlarımı iyilik-kötülükle yargılamamışım. Neyle yargıladığımı düşündüm, fayda, doğruluk, güzellik, özgürlük, güçlülük buldum; hırsla, boşvermişlikle, sevgiyle, sevmemeyle, özenle, özensizlikle, sabırla, sabırsızlıkla yapılmışını buldum. Hiçbir zaman iyilik-kötülük düşünmemişim, şükrettim.

Düşündüm de kimseyi de iyilikle-kötülükle yargılamamışım ben. Kimse için "iyi bir insan" dememişim. Güzel insan, acayip insan, salak insan, çıkarcı insan, ayarsız insan, sevdiğim insan... Kötülük yapan insan tanımadığımdan değil bu, iyilik yapan insan tanımadığımdan değil. İyilik yapana salt iyi diyemediğimden; sevecen, aptal, kendini düşünmeyen diyebildiğimden. Kötülük yapana kötü diyemediğimden; bencil, ayakçı, ne istediğini bilen diyebildiğimden.

Ama güzel insan olmanın iyiliği bazen gözetmekten geçiyor olabileceğine hükmettim. Bazen karşına kötülük yapma fırsatı çıktığında yapmamaktan (hak edene pekala yapabilmekten), öfkene yenilmemekten (bazen öfkelenebilmekten), masumiyetten, içtenlikten, ama galiba en çok da güzel gülmekten geçebileceğine.