26 Mart 2013 Salı

Tuğla

Giderek daha gerçekçi ve daha üzücü şekilde farkına varıyorum ki, kalabalıklığıyla övündüğümüz genç nüfusumuzun elinde kendini beğenmişliği ve şişinmişliğinden başka hiç bir şeyi yok. Koca bir güruh beceriksizliğini, yetersizliğini, aldığı-alamadığı kaliteden yoksun eğitimi, gerçek anlamda özgür olamayışını, kendi aklıyla düşünemeyişini kocaman egolarla gizlemeyi kişilik edinmiş. Nasıl bu hale gelindiğini ya da sebeplerini inceleme niyetinde değilim de, resmi bir çizeyim istedim, şu sessiz sakin ortamdan bi geçen olur diyerek.

Neremizden tutsam dökülüyoruz (kendim de dahil), o bi gerçek de, bu kadar kalitesizliğe, sığlığa, tembelliğe rağmen bu egolar nedir a dostlar? Kendime yalnızlığı nasıl armağan etmeyeyim?

Kültür yok, sanattan anlama yok, sportif beceri yok, yabancı dil yok, entelektüel birikim yok... ama havalar bin beş yüz. Hayattan tek beklenti tüketmek ve tüketilmek.

Bir dizi yıldızı, herhangi bir ünlü kişi bir söyleşiye gelse salon almıyor genç dimağlarımızı, ama farklı perspektifler kazandıracak, ufkumuzu açacak, bize bir şeyler katacak birinin söyleşisinde küçücük salonlar boş kalıyor.

Herkes ne yapıyor, bilmek istiyoruz. Biz de aynını yapalım diye. Kendi hayatımızı yaşayıp kendi amacımıza yürümektense başkalarının hayallerini yaşıyoruz.

Erasmus'a gidiyoruz, çünkü Çek kızları herkese veriyo, İspanyol erkekleri ise çok tatlııııı.
The Vampire Diaries'den öğrenilen iki satır İngilizce'yi bi halt zannediyoruz. 8 dil bilen, dünyanın anasını bellemiş bir İspanyol tanıdım geçen hafta. Baksan tipine simit almazsın tezgahından. Ama Hacıbayram Camii'ni gezerken 'şu mihrab mı' diye sorar, 'ben ne biliyorum ki amk' dedirtir.

Hiç birimizin bir yeteneği yok. Bir enstrümanı adam gibi çalan ama bunu gayet sıradan bir faaliyet olarak eyleyen bir insan tanıdınız mı hiç? Ya da hayatında bir heykel denemesinde bulunmuş bi gardaşımızı? Karı kız ayağına gitar, keman zart zurt öğrenmek hala devam mı yoksa?

Rus kızı düşürmek için Rusça öğrenen adam tanımayanınız var mı?

Aşkı uğruna hayatını değiştirdiğini söylese adamın biri, Rus ya da İsveçli kızı hevesi olmadığını söylese kıçımızla gülerdik. Çok üstün değerlerimiz var ya bizim, cinsel ilişkide bulunmuş olmaya milli olmak diyoruz o yüzden.

Ahlak mı? Efendiim??

Eğitim sistemimize ne desem boş, düzgün bir spor salonu, donanımlı bir kütüphanesi olan kaç tane devlet lisesi var bu memlekette? Modern bilim, sanat, felsefe vd. hangi lisede kime ulaştırılmış. Bizde eğitim üniversitede başlıyor. İyi bir tanesine başını sokabilene tabi. Dört tane popüler roman okuyan da kendini edebiyat eleştirmeni addediyor. Okumayanın da daha üstün uğraşları var mutlaka. Dans kulüpleri, dağcılık kulüpleri, bilmem ne kulüpleri bar arkadaşı edinme toplulukları işlevinde.

İçinde boğulacağımız egolarımız ise tavan, herkes her şeyi biliyor, herkes modern ve sair...

13 Mart 2013 Çarşamba

Modern Erkek Halleri

Batıcı eğitim sistemimizin, medyamızın ve elit toplum değerlerinin kendisine yükledikleri ve kendisinden bekledikleriyle kafası şekillenirken içinde Doğulu içgüdüler taşımaya devam eden erkek bireylerimizin halleridir efenim:

- Sıkı deri pantolon ya da tayt giyen alımlı Türk kadınlarına saygılı duruş: Gerçekten de vücuduna güvenmekte haklı olan, ancak giydikleriyle erkeklerde 'ilgi' uyandıran kadınlara bir Batılı gibi hayranlık dolu anlık bir bakış sonrası konunun kendi işi olmadığı düşüncesiyle ilgisini muhtelif şeylere yönelten bireyimiz, kendi içinde söz konusu kadını başka hallerde hayal etme içgüdüsünü dizginleme savaşı verir.

- Spora yeni başlamış erkek masumiyeti: Kendisi sporun nasıl doğru yapıldığını bile bilmeyen ama sporun yüksek faydalarına erişmek maksadıyla spor salonuna yazılan bireyimiz, salon dolusu kaslı erkek yığını karşısında gözlerini kimsenin kaslarına fazla dikerek dikkat çekmemek amacıyla zaman zaman yerdeki fayansları, zaman zaman panolardaki yazıları inceler. Doğulu bir erkeğin salonun 'ağa babası' sporcularla iletişim kurmak/tanışmak yöntemini izlemekten imtina eder, bunlarla göz göze gelmekten kaçınır ve kendi sessiz cool'luğu içinde yalan yanlış kaldırır indirir gider.

- Tribünde/maç izlenen kafede amigonun davetine icabet ikilemi: Popüler kültürün bir gereği olarak, kendisini özdeşleştirdiği futbol takımının önemli bir maçını izlemeye giden bireyimiz, ortamı hareketlendirmek için yoğun ve azimli bir çaba sahibi olan amigoların "ayağa kalkmayan Fenerli olsun" tezahüratlarına, hatta oturanların direkt gözlerine bakarak atılan "bağırsanıza laayyn" nidalarını cool havasını bozarak umursayıp umursamamakta tereddütte kalır, ancak en sonunda bir kaç kez isteyerek/istemeyerek topluluğa uyar.

- Otobüslerdeki/duraklardaki sohbetkar dayılarla konuşurken ciddiyetini muhafaza çabası: Doğulu sıradan bir erkeğin samimiyet bağlamında en temel özelliği olan sokaktaki adamla muhabbet yeteneğine sahip olmayan bireyimiz, kendisiyle iletişim kurmaya çalışan 'kaçın kurası' abilerimizi geri çeviremez ve otobüs ve sair yerlerde sohbete girer. Sohbet sırasında kibar ağzını bozmaz ve sabırla -muhtemelen abartı içeren- tüm hikayeleri dinler, eğitimli bir birey gibi gülümser, durağına gelince silkelenir ve iner.

- Gecenin bir yarısı duvarları inleterek müzik dinleyen komşuya sabır: Elinde herkesin okumasının gerekliliğine inandığı kitabıyla huzurlu bir uyku öncesi evresi yaşayan bireyimiz, üst-alt kattan gelen efkarlı nağmelere istifini bozmadan sabretmeye çalışır ve müziğin kesilmesini beklerken, Doğulu genlerini titreten Orhan Baba bağlamasına ve duygusal sözlere kayıtsız kalmaya çalışır.

- 8 Mart Kadınlar Günü'nde şiddeti kınama duyarlılığı: Kendisi hayatı boyunca şiddete başvurmayacak olan erkeğimiz, zaten anlam veremediği kadına şiddeti yüksek perdeden kınar, hayatı boyunca ekmek parası kazanmaktan başka bir şey düşünmemiş bu erkekleri mağara adamı olarak niteler, kafaların değişmesi gerekliliğine iman ederek sahip olduğu kafasına şükreder. Aslı itibariyle savunduğu değerlerde haklıdır, efenim.