4 Kasım 2012 Pazar

"Ya, işte böyle!" diyordu

Bazen bir kitabın bir bölümüne, bir cümlesine gelince, durur kalırız. Karşımıza çıkanlar ifade etmeye çalışıp edemediğimiz şeylerdir bazen, içten içe farkettiğimiz adını koyamadığımız şeylerdir, ya da tam da o sıradaki hislerimizdir. Durur kalırız, parmağımız o sayfanın arasında, düşüncelere dalarız.

Kaymakam Salahattin Bey'in, hayatındaki büyük kırılmayı bekleyen, bir şeyler yapmak isteyip de elinden beklemekten başka bir şey gelmeyen, düşüncelerle kafası çalkalanan bizim Kuyucaklı Yusuf'a söylediği sözler, sanki bana söylenmiş gibi hissettirdi bugün. Böyle ayrı bir paragraf halinde okuyunca alelade akıl veren sözler gibi gelebilir bunlar ama, kitabın süregelen duygusallığıyla, Yusuf'u içselleştirmişliğim içerisinde durdum, düşündüm, düşündüm, yüreğime verdikleri ferahlıkla hala da düşünüyorum:

 "...Benim şurada üç günlük ömrüm kaldı; aklında bulunsun diye bunları söylüyorum. Hayattan fazla şeyler bekleme. Dünyada her felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak, hiç sivrilmemektir. (...) Sıra bizim Muhammed'e gelince: "Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir..." demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; "Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!" deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma... Sonra en mühimi: Kendini halinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun. İçkiye de şimdilik pek heves etme. Bazen insan avunmak için başka çare bulamıyor ama, sen nefsine hakim ol. Biraz daha yaşlandıktan sonra nasıl olsa başlarsın. Hatta o zaman lazımdır da. Akşamdan akşama iki kadehin zararı yoktur. İnsana dünyayı unutturur. Eh, bu dünya da unutulacak dünya zaten..."